Pages

16.12.18

geleceğe dönüş

bunu değil, ama bunun dışındaki tüm bloglarımı ve severek takip ettiğim diğer kişilerin tüm bloglarını okuyarak başladım bugüne. tatlı bir nostaljiydi başta... ne güzel yazmışım, yazmış, yazmışız diye diye geçti zaman - bir noktaya kadar. 

çünkü gerçekten güzeldi. biraz geriye bakınca, daha pastel renklerde hatırlıyor insan her şeyi, evet - ama bundan bağımsız olarak da güzeldi. bugün kadar. sevdiğimiz diziler vardı, keşfettiğimiz müzikler. bunlara anlamlar yüklüyorduk. o anlam yükleme olmadan, değerli gelmiyor hiçbir şey. şimdi eksik olan şey biraz da o belki. çok hızlı seviyoruz, çok hızlı nefret ediyoruz. her şeyi genellediğimizde mesele kendiliğimizle ilgili değilmiş gibi hissediyoruz. 

neyse, ben son zamanlarda tekrar günlük yazmaya başladım. 2013'ten beri yarısından çoğu boş olan günlüğümün sonuna yaklaşıyorum ve sırada bekleyen güzel defterlerim var. bir tanesi shakespeare & company'den aldığım ama kullanmaya kıyamadığım defterim. kullanmamaya kıyamamak hayattan ne çok şey götürüyor oysa. yanlışları istediğimiz gibi silebildiğimiz, sıkılınca hiçbir iz bırakmadan kapatabildiğimiz, istediğimiz kadar doldurabildiğimiz internet günlüklerimizin de çok etkisi var bunda. bir de derdimizi kısacık cümlelerle anlatmaya alışmamızın da... 

alışmayacağım, blogger'a geri dönüyorum. hem günlük, hem blog tutulabilir. burada kendi kendine eğlenen de benim, günlük yazarken kendi kendine üzülen de... ya da tam tersi :) neden olmasın? 

bugün okuduğum bir blog, bir blog yazısı, bir blogun seneler önce yazılmış son yazısı canımı yaktı ama. biraz da o yüzden geldim, yazıyorum buraya. yoğun duygumdan uzaklaşmak için. çok sevdiğim birinin üzülmesine dayanamadığım için. onu yeterince tanımıyor oluşuma üzüldüğüm için. hep yanında olmama rağmen yanında olamadığım için. 

bu da böyle bir dönüş yazısı olsun. geleceğe dönüş.

7.8.18

biraz yağmur da yağmalı...

karl ove knausgaard, son kitapta bıraktığı yerden devam ediyor bahar yağmurları'na. kuzey norveç'tekinden çok farklı değil yine, aynı yetersizlik, aynı utanç, aynı kırılganlık... bu kitapta çocukluk kahramanı olan yngve ile ilişkisine dair bazen öfke ve kıskançlık da içeren duygularına daha yakından tanık oluyoruz. karl ove'nin bakış açısından, herkes bir tehdit aslında. en güvendiği, yanlarında kendini en rahat hissettiği, en çok kabul edildiği ilişkiler bile, zaman zaman onu aslında *gerçekte olduğu gibi* görmedikleri için devam ediyormuş gibi geliyor. oysa asıl mesele, karl ove'nin, kendiyle asla arkadaş ya da sevgili olmak istemeyeceği ya da kendine asla bir şeyler üretmek için şans vermeyeceği meselesi... böyle olunca, insanların sevgisini bile anlamlandıramaz hale geliyor, o sevgiden yararlanamaz oluyor. başkalarının sevgisi bile, kendini suçlu hissedeceği bir cezaya dönüşüyor. sayfalar boyunca, bunun ne kadar içinden çıkılması güç bir döngü olduğunu okuyoruz - ve bu açıdan kolay bir okuma olduğunu söyleyemeyeceğim... insanı zaman zaman kendi benzer döngülerine götüren, kime üzüldüğünü kime kızdığını bilememesine neden olan bir tarafı var.

Image result for knausgaard bahar yaÄŸmurlarıknausgaard'ın otobiyografisini en başından beri takip eden okurları olarak, hayatının bazı önemli dönüm noktalarını önceki kitaplardan biliyor olsak da, bu kitapta o noktalar arasındaki bağlantıların netleştiğini görüyoruz. yazmanın, edebiyat yazmanın neden knausgaard için bu kadar önemli olduğunu düşünüp durdum kitap boyunca... benim cevabım şu oldu: yazarlık akademisi'ne gittiği andan, hatta kuzey norveç'te geçirdiği zamanlardan beri karl ove, kendinden uzaklaşmak için öykü ve roman yazmak istiyordu. oysa kendinden uzaklaşması, karakterlerinin gerçeklikten uzak, soğuk ve sığ olmasına neden oluyordu. bu kitapta, bir yerde kırdığı döngü işte tam da burada. bir noktada, hissettiği derin utancı yücelterek kullanabilmeyi başardı, kendini, kendi yaşamını, kendi içinden geleni kullanabildi. tam olarak, neyin bunu sağladığı kısmını, henüz bilmiyorum... ama zaman zaman kitabı elime aldığım zaman, bu konudaki ipuçlarını arayacağım. yine de knausgaard'ı ilk okumaya başladığım zamanlarda aradığım 'neden böyle bir kitap yazılır?' sorusuna cevap olacak şeyler okuduğumu düşünüyorum. 

kitabın bir başka meselesi de romantik ilişkiler tabii, ama o konuda çok yazmayacağım. sadece karl ove'nin yaptığı okumalara dair düşüncelerinin olduğu bir yerde de geçen, sevgilisini hades'in elinden kurtarabilmek için geri dönüp ona bakmaması gereken ama dayanamayıp bakan ve sevgilisini sonsuza kadar bir kez daha kaybeden orpheus'un hikayesinin knausgaard'ın kişisel hikayelerine ne kadar benzediğini hatırlatmak istiyorum - ki, bu hikayenin psikanalitik bir okuması da Orpheus'un açgözlülük ve hasedinden doyumun ertelenmesine tahammül edemediğini ya da bilinçdışı suçluluk duygularıyla kendi kendini baltaladığını işaret etmektedir. knausgaard'ın anlatılarında, her iki açıklamanın da izlerine rastlamak mümkündür. 

son olarak, karl ove'nin yaptığı okumalara dair düşünceleri demişken... kitabın belki de en güzel kısımları onlardı. ortak okuduğumuz yazarlar hakkında hissettikleri, hiç bilmediğim ama anlatılarından özellikle merak ettiğim norveçli yazarlar ve şairler, bazı yazarları, örneğin maurice blanchot'u okurken hissettiklerimi benden iyi anlatması... gerçekten bu kitabı muhteşem yapan ayrıntılardandı. geriye kaldı bir kitap... ayrılığa kendimi hazırlamam gerekiyor. içimden bir ses knausgaard'ın da, otobiyografik serisinin son kitabına başlamadan önce aynı şeyi yaptığını söylüyor. hadi bakalım.