pollyanna'dan beter oldum ya! akşam akşam, saçma bi şekilde canım sıkılıoken; yılbaşı akşamları sebepsiz yere içimde kabaran mutluluktan eser yokken; ailemle bile geçirmioken yılbaşını ve kardeşime aldığım hediyenin paketine sarılmış kağıt çiçeği başıma sarmış bilgisayarın karşısında 'wish you were here'ı dinlerken bile 2010'un güzel geçeceğine dair yersiz umutlar taşıyorum.
ama napiyim! bi kere çift sayı :) onun dışında pek de bi estetik. tabi bu yönden bakınca 2020'nin baya güzel geçmesini beklemem gerekiyo ama ona daha çok var! şimdi gidip biraz fotoğraf çekinip eğlencez :) trivial pursuit oynarız bi de belki annemlerle?
p.s: annem bana ayraç almıııışşşş! bissürü ayracım oldu bile :) yup!
hem cat power da what comes is better than what came before demiş :) korkacak ne var?
pöf! bi şey yazıorum, sonra aynısını başkasında görüorum. daha da kötüsü, benim sonradan yazmış olmam, oysaki başkasından görüp yazmış değilken. çok kötü bi şey! çok..
31.12.09
22.12.09
dün, bugün
arada yalnız da kalmak gerekiyor galiba. ya da okunmayacağını bildiğin bi yerlere yazmak falan. seneler sonra okuduğunda, ne kadar saçma geleceğini bile bile. tek sorunum, yalnız da kalsam, hep kendimle olmak, her an.. o yüzden uyumayı seviyorum belki? rüyalarım da olmasa..
ya da 'you're not worth a thing' diye bağırmasam odamda.. her şey daha çekilmez olabilirdi.
tanımadığım insanlara bi şeyler yazayım biraz :) tanımadığım insanlardan bi şeyler beklemeye devam edeyim sonra.
bi de sabahında hakkında "çok iyi" bi insan olduğunu söylediğin birinin, aslında o kadar da iyi olmadığını fark etmek çok acı. hem de canını fazlaca yakmış olmasına rağmen öyle düşünürken.. sonra da yine bi şeyleri görmene, bilmene rağmen "saf" olduğunu hissediyorsun tekrar tekrar. garip?
ve still in love diye şarkılar dinleyip kendimi buna inandırmaya çalışıyorum, deli miyim neyim? :)
ya da 'you're not worth a thing' diye bağırmasam odamda.. her şey daha çekilmez olabilirdi.
tanımadığım insanlara bi şeyler yazayım biraz :) tanımadığım insanlardan bi şeyler beklemeye devam edeyim sonra.
bi de sabahında hakkında "çok iyi" bi insan olduğunu söylediğin birinin, aslında o kadar da iyi olmadığını fark etmek çok acı. hem de canını fazlaca yakmış olmasına rağmen öyle düşünürken.. sonra da yine bi şeyleri görmene, bilmene rağmen "saf" olduğunu hissediyorsun tekrar tekrar. garip?
ve still in love diye şarkılar dinleyip kendimi buna inandırmaya çalışıyorum, deli miyim neyim? :)
13.12.09
playlist!
gözlerimin dolmasına neden olan birsürü şarkıyı art arda dinledikten sonra, araya yanlışlıkla karışmış eğlenceli bi şarkı başladı şu an. gözümde birikti yaşlarım, akmıyor, çünkü güzel aslında pek çok şey, düzeliyor yavaş yavaş. ağlayabilir miyim bilmiyorum.
bundan sonra başlayacak şarkıya bağlı..
bundan sonra başlayacak şarkıya bağlı..
1.12.09
herhangi bir an
demiştim ya "herkes çok iyi" diye, bi kanıtı da bugün mail kutumda duruyordu işte (: benim de çok sevdiğim ters gülümsemeyle birlikte..
günlerce aradığım şarkıyı dinledim sonunda. korktuğum başıma gelmedi, bi şarkıyı gözümde bu kadar büyüttükten sonra beğenmezlik yapmadım. her zamanki vega şarkısı işte, tam beklediğim gibi, hüzünlü. bazı sözleri biraz şaşırttı sadece. ama teo şarkılarının vega'ya çok yakışacağı fikrime dayanak olarak kullanabilirim artık :)
ve benim çektiğimi çekmesin kimse diye..
günlerce aradığım şarkıyı dinledim sonunda. korktuğum başıma gelmedi, bi şarkıyı gözümde bu kadar büyüttükten sonra beğenmezlik yapmadım. her zamanki vega şarkısı işte, tam beklediğim gibi, hüzünlü. bazı sözleri biraz şaşırttı sadece. ama teo şarkılarının vega'ya çok yakışacağı fikrime dayanak olarak kullanabilirim artık :)
ve benim çektiğimi çekmesin kimse diye..
bugün..
hiçbi şey bu kadar hızlı değişmemeli bence. bi sene önce, bu saatlerde, sen varken aklımda resmen uçarken havalarda, bi sene sonra aklıma geldiğinde bi acı almamalıydı içimi mesela. bi şeyleri söyleme fırsatım bu kadar ani alınmamalıydı elimden, sırf bi zamanlar söylemedim diye. havada kalmamalıydı her lafımızın sonu, konu bize geldiğinde. bu kadar beceriksiz olacağımızı bile bile, bu kararı vermemeliydin hatta.
ne zamandır ilk defa suçluyorum seni. yanılmışım, alışamamışım demek ki, kendimi kandırmaya devam sadece. hiçbi şeyi geri istemiyorum artık, her şey geçsin diye bekliyorum. yatsam, kalksam, bitse. gülsem. gülsek. içten.
ne zamandır ilk defa suçluyorum seni. yanılmışım, alışamamışım demek ki, kendimi kandırmaya devam sadece. hiçbi şeyi geri istemiyorum artık, her şey geçsin diye bekliyorum. yatsam, kalksam, bitse. gülsem. gülsek. içten.
29.11.09
'2.. :((:
1 aralık geliyor, heyecanla beklemiştim geçen sene. saat falan saymıştım her zamanki gibi. hatta 366'yı 24'le çarpmıştım. onu da 60'la. sonra çıkan sayıyı yine 60'la.. 'delisin' demiştin :) ben sağa sola 'hep farkındaydım...' yazmışken, şaşırtmıştın bi de. şimdiyse söylesem mi söylemesem mi karar veremediim şeyler düşünüorum sadece.
kabullenmek ama alışamamak.
~neyse ki, iyiliğim üstümde bugünlerde, evden çıkmadığımdan herhalde.
but.. where is my halo?! (:
kabullenmek ama alışamamak.
~neyse ki, iyiliğim üstümde bugünlerde, evden çıkmadığımdan herhalde.
but.. where is my halo?! (:
26.11.09
'run'
kimse benim hakkımda bi şey bilmese..
bi sene önce falan heralde, arapça okuyabildiğimi söylediğim zamanki gibi hissediorum şimdi de. o değil de, alacağım cevapları çok yanlış tahmin ediorum, ondan böyle oluo eminim.. telefonumun 'kişisel ileti'sinin sonuna koyduum şey'e bile inanamıorum! ama silmek de istemiorum, öyle olduuna inanmak istiorum. aslında herkes çok iyi, gerçekten. ama bunu kişisel algılamak hayal kırıklığına neden olabiliyor zaman zaman..
ve yeni bi şarkı keşfetmek üzereyim.. :)
bi sene önce falan heralde, arapça okuyabildiğimi söylediğim zamanki gibi hissediorum şimdi de. o değil de, alacağım cevapları çok yanlış tahmin ediorum, ondan böyle oluo eminim.. telefonumun 'kişisel ileti'sinin sonuna koyduum şey'e bile inanamıorum! ama silmek de istemiorum, öyle olduuna inanmak istiorum. aslında herkes çok iyi, gerçekten. ama bunu kişisel algılamak hayal kırıklığına neden olabiliyor zaman zaman..
ve yeni bi şarkı keşfetmek üzereyim.. :)
23.11.09
three wishes
ben parmaklarımı şıklatamam, şıklatıyor gibi yaparım sadece gerektiğinde. hiç eksikliğini hissetmedim bugüne kadar, şu şarkıya kadar.
ve eğer bi gün parmak şıklatabilirsem, eşlik edeceğim ilk şarkı bu olacak.
'you want one true lover with a thousand kisses
you want soft and gentle and never vicious
and then one you're saving for a rainy day
ıf your lover ever takes her love away'
bu kısmını da söylicem.
çok güzel olcak.
evet.
ve eğer bi gün parmak şıklatabilirsem, eşlik edeceğim ilk şarkı bu olacak.
'you want one true lover with a thousand kisses
you want soft and gentle and never vicious
and then one you're saving for a rainy day
ıf your lover ever takes her love away'
bu kısmını da söylicem.
çok güzel olcak.
evet.
zzZZz..
bekliyorum, yine.
hiç değişmeyecek mi bu?
ve kafam karışmasa, ne istediğimi bilsem, ne istemediğim yerine. kayra'nın yaptığını yapamayacak kadar üşengecim çünkü.
hadiiii...
p.s : bu sıralar, en iyi yaptığım şey, uyumak (:
hiç değişmeyecek mi bu?
ve kafam karışmasa, ne istediğimi bilsem, ne istemediğim yerine. kayra'nın yaptığını yapamayacak kadar üşengecim çünkü.
hadiiii...
p.s : bu sıralar, en iyi yaptığım şey, uyumak (:
17.11.09
süprizleri severim :)
kendimi anladım sanırım artık. hep ya çok mutlu ya da çok üzgün olmamın nedeni, bu ruh hallerine girmeden önce ~sırasıyla~ ya çok üzgün ya da çok mutlu olmam. öyle şeyler oluyor ki hayatımda.. tam da o tesadüfler sonucu yaşananlara ~ve msn'e~ küfretmeye başlar ve o saatten sonra yapılacak en iyi şeyin uyumak olduğunu düşünürken, okuduğum birkaç satır*, beni 2 saat daha ayakta tutup bu yazıyı yazdırabiliyor. çok üzgün'den çok mutlu'ya bu geçişim, belki de sadece, bu gibi olayların mutluluk verme potansiyeline bağlı değildir gerçekten, ben fazlaca yaşıyorum sanırım herbirini..
ama en kötüsü, bu akşamı ~ve hatta geçen birkaç tanesini de~ hiç yaşamamışçasına yuforik olmamın sonucunda, önceki ruh halime hızlı bir geçiş yapacağımı, sonrasında ise, küçücük bir olayla tekrar musmutlu olacağımı bilmem. yoruluyorum aslında, ama ortalarda hissetmekten, ne hissettiğini bilmemekten iyidir, di mi? ve bu da, şu ruh halimin en belirgin özelliği olan, ~birilerinin nefret ettiği~ pollyanna'cılığım .. bir gün de mutsuzken yazmalıyım bi şeyler, iki ruh halim arasında 7 farkı falan buluruz belki :)
bi de, saatlerdir dinlediğim 'gündüz düşleri' var tabi :) bir uçtan bir uca değişen iki ruh halime de uyum sağlamasıysa inanılmaz.. teomanik depresif işte :)
* notumsu: küçük güller :) hiç unutmicam..
ama en kötüsü, bu akşamı ~ve hatta geçen birkaç tanesini de~ hiç yaşamamışçasına yuforik olmamın sonucunda, önceki ruh halime hızlı bir geçiş yapacağımı, sonrasında ise, küçücük bir olayla tekrar musmutlu olacağımı bilmem. yoruluyorum aslında, ama ortalarda hissetmekten, ne hissettiğini bilmemekten iyidir, di mi? ve bu da, şu ruh halimin en belirgin özelliği olan, ~birilerinin nefret ettiği~ pollyanna'cılığım .. bir gün de mutsuzken yazmalıyım bi şeyler, iki ruh halim arasında 7 farkı falan buluruz belki :)
bi de, saatlerdir dinlediğim 'gündüz düşleri' var tabi :) bir uçtan bir uca değişen iki ruh halime de uyum sağlamasıysa inanılmaz.. teomanik depresif işte :)
* notumsu: küçük güller :) hiç unutmicam..
14.11.09
e`
bi yana bıraktım kalemimi, silgimi.. tek yaprağı kopmuş papatyalar çizip fotoğraflarını çekmekten vazgeçtim. istanbul'da bıraktıklarımın yerini tutmadılar, hem onların hepsi 'seviyor' çıkacak şekilde seçilmişti, hatırlıo musun? :)
şimdiyse 'he loves me. he loves me not'..
kartpostal almam, mızıka çalmam ve o filmi izlemem gerekio artık :)
darker side of amélie..
çevremdeki herkes mutsuz neredeyse..
ama sen hala güldürüosun beni; anlamadım daha mi kötü, daha mı iyi..
yine de.. karapaks'ın dediği gibi:
'hiç olmazsa biz onlardan değiliz' diyebilmenin mutluluğuyla, zaman zaman dudaklarımız gülümseme kıvamında (:
zaten ben de hüznü gözlerinin arkasında olan kız'ım..
ve sevmekten ölen balık'ım..
dionysiac değilim ama, bi süreliğine; ilerde yine olurum belki :)
sen yapsan ne güzel olur..
o değil de, telsizler nerde yaa?!
şimdiyse 'he loves me. he loves me not'..
kartpostal almam, mızıka çalmam ve o filmi izlemem gerekio artık :)
darker side of amélie..
çevremdeki herkes mutsuz neredeyse..
ama sen hala güldürüosun beni; anlamadım daha mi kötü, daha mı iyi..
yine de.. karapaks'ın dediği gibi:
'hiç olmazsa biz onlardan değiliz' diyebilmenin mutluluğuyla, zaman zaman dudaklarımız gülümseme kıvamında (:
zaten ben de hüznü gözlerinin arkasında olan kız'ım..
ve sevmekten ölen balık'ım..
dionysiac değilim ama, bi süreliğine; ilerde yine olurum belki :)
sen yapsan ne güzel olur..
o değil de, telsizler nerde yaa?!
8.11.09
oyh..
of, böyle bi kedim olsa, kedileri sevebilirdim valla..
ne acıklı bakıyorsun sen öyle.. ağlama, ben severim seni..
6.11.09
hopelessly boring
günlerdir kendimi yiyorum, bu kadar yorgun olmamın nedeni bu belki de. bu düşünceler içerisindeyken, uyuduğundan da bi şey anlamıyor ki insan. geç yatıp erken kalkıyorum, kimse uyandırmadan. müzik dinliyorum, şiirler okuyorum. her yazıda kendimi arıyorum. bunu yapmasam, bulmam da belki, ne dersin?
ama anlatmışlar işte insanlar, hepsi birbirine benziyor. yalnız hissetmiyorum kendimi, mutsuz da değilim hatta. çok düşünüyorum sadece. aslına bakarsan, tek yaptığım düşünmek. seni... tam da şöminenin önünde christmas şarkıları dinlemişken frank sinatra'dan, john lennon'dan ve christina aguilera'dan ve mutluluk doluyken içim, nereden çıktı acaba bu:
'if people were rain, i was drizzle and [he] was hurricane'..
ama anlatmışlar işte insanlar, hepsi birbirine benziyor. yalnız hissetmiyorum kendimi, mutsuz da değilim hatta. çok düşünüyorum sadece. aslına bakarsan, tek yaptığım düşünmek. seni... tam da şöminenin önünde christmas şarkıları dinlemişken frank sinatra'dan, john lennon'dan ve christina aguilera'dan ve mutluluk doluyken içim, nereden çıktı acaba bu:
'if people were rain, i was drizzle and [he] was hurricane'..
4.11.09
24.10.09
yeteeeeer!
aynen böyle, hep kızlar, erkeklerin kalbini yiyip gidiyorlar. bir değil, iki değil..
sonra gülmeye devam ediyor hepsi bi de.. evil ya hepsi!
arkalarından da ben topluyorum kırıklarını..ahh! psikolog olmak zor iş :) ama erkekleri anlıyorum artık, en azından çoğunlukla tutan bi teorim var sonunda!
merak edenlerle paylaşırım, ulu orta yazacağımı sanmıodunuz di mi :p
p.s : kubix de çok slow çaldı bugün, ferhat göçer falan dinliyorum :| bayılcam..
21.10.09
karalama - I
şu izlediğim dizilerde, filmlerde, en kıskandığım şey, insanların yaşadıklarını siyah-beyaz da olsa, bütün ayrıntılarıyla hatırlamaları.. her sözü, her mimiği, her olayı olduğu gibi hatırlıyorlar, sonra günümüze dönüp sevinmeye, üzülmeye ya da her ne yapıyorlarsa onu yapmaya devam ediyorlar.. tamam, bize hatırlatmak için öyle yapıyorlar ama, yok ki öyle bi şey.. balık hafızalı biri için, hatırlama diye bi şey bile yok hatta :)) ama bir gün bi şeyler çekersem, yarım yamalak hatırlayacak herkes her şeyi, benim gibi!
bi de msn'de hareketli avatar kullanılabiliyormuş artık! biliyordum böyle olacağını.. sırada kendi smiley'lerimizi nicklerimizde, iletilerimizde kullanabilmemiz var, buraya yazıyorum. çok manidar oldu bu, evet :p
bu kadar :)
bi de msn'de hareketli avatar kullanılabiliyormuş artık! biliyordum böyle olacağını.. sırada kendi smiley'lerimizi nicklerimizde, iletilerimizde kullanabilmemiz var, buraya yazıyorum. çok manidar oldu bu, evet :p
bu kadar :)
pöf
bir sunumu daha geride bıraktık, rezil olduk mu olmadık mı anlamadım, ama bu tahtanın önüne çıkma işlerinden hiç hoşlanmıyorum! :) ve freud, beni hayal kırıklığına uğratıyorsun, seni severim ama, bu kadar yazılmaz ki! sexist kısmını zaten geçtim de, son of a bitch olduğunu düşünmeye başlicam yakında..
ars longa dinliyorum, bu kalp seni unutur mu? izliyorum. salı günlerini bu yüzden seviyorum :)
çarşambayı sevmiyorum ama! hiç sevmedim de zaten.
ve bugün çarşamba.. haftaya salıya daha çok var..
p.s : dreams are the guardians of our sleep..
çok şeker diil mi? :)
ars longa dinliyorum, bu kalp seni unutur mu? izliyorum. salı günlerini bu yüzden seviyorum :)
çarşambayı sevmiyorum ama! hiç sevmedim de zaten.
ve bugün çarşamba.. haftaya salıya daha çok var..
p.s : dreams are the guardians of our sleep..
çok şeker diil mi? :)
15.10.09
12.10.09
dünden bugüne felsefe hocalarım :)
fark ettim de, felsefe hocaları yönünden baya şanslıyım, hepsi bi garipti! :) gerçi benim şansımdan mı, yoksa onların genel özelliği mi bu gariplik, bilemiyorum.
ilk önce lisede vardı bi şehriban hoca, damla'yla çukulata tanrımız! böyle uzun ve kızıl saçlı, çilli bir kadındı. tabi bu durumda niye tanrıça demediğimiz ayrı bi muamma :) süper bi tanrıça kıyafeti çizmiştim ben kendisine, böyle omzu düşük falan. sahip olduğum çizim yeteneğine oranla baya güzel bi şeydi. damla da bi şiir yazmıştı ona. sonra ikisini de hocaya vermiştik, bi de onu her gördüğümüzde çikolata yiyeceğimizi söylemiştik, ama yemedik. küçücük okul, her seferinde çikolata mı yenir :) eh, lisemle ilgili en çok özlediğim insanlardan biri oldu tabi ki.
bi de dersanedeki hocam vardı, bi gün sınıfta bağıra bağıra "sen yanmazsan, ben yanmazsam, o yanmazsa, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?!" diye şiir okumuştu. bi de cumartesi günleri ilk saat olan derslerine kimse gelmiyor diye üzülürdü, türkçe dersi olsaymış gelirmişiz. ben de bi kere dayanamayıp aşağılık kompleksi olduğunu söylemiştim. sınıftan çıkıp gitmişti :) o zaman öyle demek istemediğimi söyleyerek özür dilemiştim. şimdi psikolog adayı olarak, başka bir şey düşünüyorum. eh, her zaman şüpheci olmalıyız di mi? ama severim kadir hocayı, pilli bebek videosu koymuş hatta feysbuk'a, vay be! :)
sonra üniversiteye geldim işte. 'introduction to philosophy' dersinin ilk günü: koskoca amfide, barış isminde bir hoca beklerken gelen kadını asistan sanıp onun, hocanın ta kendisi olduğunu anlamamla yaşadığım şokun daha büyüklerini dönem içinde yaşatacağını bilemezdim tabi. anoreksik olduğunu ve uyuşturucu kullandığını düşündüğümüz, fizik amfilerine sık sık giren kedilerle ingilizce konuştuğu rivayet edilen, tebeşiri tahtanın üstünden almak için eşyalarınızı koymaya bile korkacağınız kadar dengesiz duran kürsünün tepesine çıkan, birdenbire kimsenin anlamadığı espriler yapıp gülmeye başlayan ve hiçbi şey olmamış gibi derse devam eden bi hoca. kesinlikle, aralarında en delisi :) sınıf ortalamasının 80e yaklaştığı o dönem curve yapmasa çok daha fazla sevebilirdim eminim, yine de her gördüğümde gülümsemeden duramıyorum.
ve sonra bir yaz okulu, ders 'philosophy of love' ve hocası, mühendislik diplomasını babasına verdikten sonra kendi yolunda gitmeye karar verip felsefeye geçen, bundan yıllar sonra da felsefe bölüm başkanı seçilen ahmet inam. yaz sıcağında, "philosophy of sun, philosophy of beach, philosophy of love" mottosuyla derse başladığımızda, bizi ters köşeye yatırıp haftada iki sabah "günaydın" bile demeden derse geçen ve dörder saat boyunca ilahi aşkı ilahi bir aşkla anlatan, yoklamalarda bir türlü "burdayım" dediğimi duymayan ve arkadaşlarımın sürekli "hocam, beisa burdaa!" diye heyecanlanmasına yol açan, süper mario'ya benzettiğimiz, gerçekten süper bi adamdı işte.
ve son olarak, daha yolun çok başında olan onur! tanıştığımız gün, yanımda gothic şekilde yazı yazma denemeleri yapar ve çok başarılı olurken, bir gün öğrencisi olacağımı hiç düşünmemiştim aslında. onur diye tanıyınca, onur diye kaldı işte, öğrencisiyken bile "hocam" diyemiyorum şimdi. ben dersinden erken çıkarken el falan sallıyor, dönem boyunca son derslere giremeyeceğimi söylediğimde "keyfine bak" diyor. en güzeliyse, bu rahatlığı ~bizim için "onur" olduğu için~ sadece bize değil, bütün öğrencilerine sergilemesi. böyle olunca insanın onur'un dersini alası, boş olan cuma gününü doldurası geliyor ister istemez. 'applied ethics' dersinden, ahlaksız olup çıkacakmışız gibi duruyor ilk dersten edindiğim izlenimlerle, hadi bakalım!
feysbuk'ta paylaşılan bi pilli bebek videosu, tüm bunları aklıma getirdi birdenbire, yapacak bi şeyim de yok, yazayım dedim, unutunca üzülüyorum sonra. hem felsefe hocalarını gerçekten sevdiğimi fark ettim. biraz daha yazarsam felsefe bölümüne geçmek bile isteyebilirim, aman diyim..
ama hepsini okuduysan, sana helal olsun, ben bile gönderdikten sonra bi daha okur muyum bilmem :)
ilk önce lisede vardı bi şehriban hoca, damla'yla çukulata tanrımız! böyle uzun ve kızıl saçlı, çilli bir kadındı. tabi bu durumda niye tanrıça demediğimiz ayrı bi muamma :) süper bi tanrıça kıyafeti çizmiştim ben kendisine, böyle omzu düşük falan. sahip olduğum çizim yeteneğine oranla baya güzel bi şeydi. damla da bi şiir yazmıştı ona. sonra ikisini de hocaya vermiştik, bi de onu her gördüğümüzde çikolata yiyeceğimizi söylemiştik, ama yemedik. küçücük okul, her seferinde çikolata mı yenir :) eh, lisemle ilgili en çok özlediğim insanlardan biri oldu tabi ki.
bi de dersanedeki hocam vardı, bi gün sınıfta bağıra bağıra "sen yanmazsan, ben yanmazsam, o yanmazsa, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?!" diye şiir okumuştu. bi de cumartesi günleri ilk saat olan derslerine kimse gelmiyor diye üzülürdü, türkçe dersi olsaymış gelirmişiz. ben de bi kere dayanamayıp aşağılık kompleksi olduğunu söylemiştim. sınıftan çıkıp gitmişti :) o zaman öyle demek istemediğimi söyleyerek özür dilemiştim. şimdi psikolog adayı olarak, başka bir şey düşünüyorum. eh, her zaman şüpheci olmalıyız di mi? ama severim kadir hocayı, pilli bebek videosu koymuş hatta feysbuk'a, vay be! :)
sonra üniversiteye geldim işte. 'introduction to philosophy' dersinin ilk günü: koskoca amfide, barış isminde bir hoca beklerken gelen kadını asistan sanıp onun, hocanın ta kendisi olduğunu anlamamla yaşadığım şokun daha büyüklerini dönem içinde yaşatacağını bilemezdim tabi. anoreksik olduğunu ve uyuşturucu kullandığını düşündüğümüz, fizik amfilerine sık sık giren kedilerle ingilizce konuştuğu rivayet edilen, tebeşiri tahtanın üstünden almak için eşyalarınızı koymaya bile korkacağınız kadar dengesiz duran kürsünün tepesine çıkan, birdenbire kimsenin anlamadığı espriler yapıp gülmeye başlayan ve hiçbi şey olmamış gibi derse devam eden bi hoca. kesinlikle, aralarında en delisi :) sınıf ortalamasının 80e yaklaştığı o dönem curve yapmasa çok daha fazla sevebilirdim eminim, yine de her gördüğümde gülümsemeden duramıyorum.
ve sonra bir yaz okulu, ders 'philosophy of love' ve hocası, mühendislik diplomasını babasına verdikten sonra kendi yolunda gitmeye karar verip felsefeye geçen, bundan yıllar sonra da felsefe bölüm başkanı seçilen ahmet inam. yaz sıcağında, "philosophy of sun, philosophy of beach, philosophy of love" mottosuyla derse başladığımızda, bizi ters köşeye yatırıp haftada iki sabah "günaydın" bile demeden derse geçen ve dörder saat boyunca ilahi aşkı ilahi bir aşkla anlatan, yoklamalarda bir türlü "burdayım" dediğimi duymayan ve arkadaşlarımın sürekli "hocam, beisa burdaa!" diye heyecanlanmasına yol açan, süper mario'ya benzettiğimiz, gerçekten süper bi adamdı işte.
ve son olarak, daha yolun çok başında olan onur! tanıştığımız gün, yanımda gothic şekilde yazı yazma denemeleri yapar ve çok başarılı olurken, bir gün öğrencisi olacağımı hiç düşünmemiştim aslında. onur diye tanıyınca, onur diye kaldı işte, öğrencisiyken bile "hocam" diyemiyorum şimdi. ben dersinden erken çıkarken el falan sallıyor, dönem boyunca son derslere giremeyeceğimi söylediğimde "keyfine bak" diyor. en güzeliyse, bu rahatlığı ~bizim için "onur" olduğu için~ sadece bize değil, bütün öğrencilerine sergilemesi. böyle olunca insanın onur'un dersini alası, boş olan cuma gününü doldurası geliyor ister istemez. 'applied ethics' dersinden, ahlaksız olup çıkacakmışız gibi duruyor ilk dersten edindiğim izlenimlerle, hadi bakalım!
feysbuk'ta paylaşılan bi pilli bebek videosu, tüm bunları aklıma getirdi birdenbire, yapacak bi şeyim de yok, yazayım dedim, unutunca üzülüyorum sonra. hem felsefe hocalarını gerçekten sevdiğimi fark ettim. biraz daha yazarsam felsefe bölümüne geçmek bile isteyebilirim, aman diyim..
ama hepsini okuduysan, sana helal olsun, ben bile gönderdikten sonra bi daha okur muyum bilmem :)
6.10.09
ben bu yazıyı sana yazdım
"sevmekten ölen bir balıktım sadece, bilmediğim bir şehrin bilmediğim sularında yüzen. her vapur sesinden irkilen, her martıyı uzun uzun takip eden küçük bir kızdım bu şehirde. kalabalığına, sıcağına, yollarına alışkın olmayan, ama bir süre boyunca bunlarla da yaşayabileceğini düşünen bir yabancıydım. tek bir tanıdığım vardı, o da gitti.
irili ufaklı hayallerim vardı. gece yatmadan önce birini seçip yaşattığım karanlığımda. hayal kırıklıklarım da vardı, avutulduğumda hemencecik unutuverdiğim. hayal kurmuyorum artık yatarken, rahat uyuyabilmek için geceleri. büyük bir hayal kırıklığı kaldı elimde sadece içimi dolduran. her nefesimde göğsüme batan, her fırsatta kendini hatırlatan. yolumu kaybetmiş, denizde boğulmuş gibi hissediyorum biraz. bu noktaya neden geldiğimi biliyorum, nasıl döneceğimi bulamıyorum.
ayrı şehirlerde, birbirini seven, bir şekilde ortak bir hayat tutturmaya çalışan ayrı insanlardık eskiden. hiç olmadığımız kadar yakın olacakken, hiç olmadığımız kadar uzaklaştık birbirimizden. düşünsem de, senin hayatımda olmadığın bir anım gelmese de aklıma, günlerdir bütün anılarım sensiz. güçlüyüm, biliyorum. yine de son kez yazdığım için üzülüyorum.
'bir varmıştı, şimdi bir yokmuş'
sevdiğim masal artık bitmiş..."
istanbul, temmuz 2009
~~
yine bi yerlerden bulup çıkardım bu yazıyı ve beraberinde hissettiğim kırgınlığı..
bugün güzel bi gün değildi neyse ki, yakıştı bu tarihe de..
irili ufaklı hayallerim vardı. gece yatmadan önce birini seçip yaşattığım karanlığımda. hayal kırıklıklarım da vardı, avutulduğumda hemencecik unutuverdiğim. hayal kurmuyorum artık yatarken, rahat uyuyabilmek için geceleri. büyük bir hayal kırıklığı kaldı elimde sadece içimi dolduran. her nefesimde göğsüme batan, her fırsatta kendini hatırlatan. yolumu kaybetmiş, denizde boğulmuş gibi hissediyorum biraz. bu noktaya neden geldiğimi biliyorum, nasıl döneceğimi bulamıyorum.
ayrı şehirlerde, birbirini seven, bir şekilde ortak bir hayat tutturmaya çalışan ayrı insanlardık eskiden. hiç olmadığımız kadar yakın olacakken, hiç olmadığımız kadar uzaklaştık birbirimizden. düşünsem de, senin hayatımda olmadığın bir anım gelmese de aklıma, günlerdir bütün anılarım sensiz. güçlüyüm, biliyorum. yine de son kez yazdığım için üzülüyorum.
'bir varmıştı, şimdi bir yokmuş'
sevdiğim masal artık bitmiş..."
istanbul, temmuz 2009
~~
yine bi yerlerden bulup çıkardım bu yazıyı ve beraberinde hissettiğim kırgınlığı..
bugün güzel bi gün değildi neyse ki, yakıştı bu tarihe de..
5.10.09
2.10.09
dikkat et!
tam burada, ne dilediğime dikkat etmeden, artık değişik insanlarla tanışmak istediğimi söylerken, tanışacağım kişinin bu kadar farklı olmasını beklememiştim. sabahın bi vaktindeki, yalnızca ikinci konuşmamıza "günaydııııın! uyandırma servisi!" şeklinde bir giriş yapacağı ise aklıma bile gelmemişti. ve hatta bu değişik insanın, 2 saatlik bi çalışmadan sonra, beni bipolar olmaktan korkutacak kadar yuforikleştiren biri olacağını da hiç düşünmemiştim.
ayrıca, 2 yıllık feysbuk kullanıcısına, ilk defa profil fotoğrafı hırsızlığı yaptırması da cabası. sözünü ettiğim fotoğrafsa tam olarak, soldaki resim tabi. bu kadar şirin bi insan nasıl olabilir ya? :)
ama o ilk anın etkisi geçtikten sonra, böyle acıyor olmasaydı içim.. daha güzel olurdu, di mi?
ayrıca, 2 yıllık feysbuk kullanıcısına, ilk defa profil fotoğrafı hırsızlığı yaptırması da cabası. sözünü ettiğim fotoğrafsa tam olarak, soldaki resim tabi. bu kadar şirin bi insan nasıl olabilir ya? :)
ama o ilk anın etkisi geçtikten sonra, böyle acıyor olmasaydı içim.. daha güzel olurdu, di mi?
I was in Wonderland
"...Sonra mantardan aşağı inip çimlerin arasında sürünerek uzaklaşırken belli belirsiz bir biçimde, 'Bir tarafı seni uzatır, diğer tarafı kısaltır,' dedi.
'Neyin bir tarafı? Neyin diğer tarafı?' diye düşündü Alice." *
mantarın işte alice! dışı seni içi beni yakar gibi bi şey, resmen. beni de bi üzüp bi mutlu etmiyor muydu? dengelenmek için, küçük küçük sevinmek, ardından küçük küçük üzülmek zorunda kalmıyor muydum, sana da olduğu gibi. ben dedim işte, bütün mantarlar aynı! hepsinden uzak durmalı. hepsi zehirli. gerçi balığın yanında iyi gidiyor, annemin yaptığı gibi.. ben de balık'ım ama, biz iyi gidemedik işte..
28.9.09
(a) - 2
çok şey istiyorum aslında:
* sevdiğim yazarlara, şarkıcılara, okumaları çok olasılıkSız olsa da, mektup göndermek,
* her hafta bir filme gitmek,
* bissürü konsere gitmek,
* bütün eski arkadaşlarımla, ~alpay, alper, ...~ eskinin büyüsünün bozulacağını bile bile, tekrar görüşmek,
* dvd koleksiyonu yapmak,
* ayraç koleksiyonu yapmak,
* bi müzik aleti çalmayı öğrenmek,
* ispanyolcaya devam etmek istiyorum mesela.
daha bissürü var, şu an aklıma gelmeyen.
ve sanırım tek yolu: üşenmemek.
bu seneden başlıyorum!
karar verdim, evet :)
* sevdiğim yazarlara, şarkıcılara, okumaları çok olasılıkSız olsa da, mektup göndermek,
* her hafta bir filme gitmek,
* bissürü konsere gitmek,
* bütün eski arkadaşlarımla, ~alpay, alper, ...~ eskinin büyüsünün bozulacağını bile bile, tekrar görüşmek,
* dvd koleksiyonu yapmak,
* ayraç koleksiyonu yapmak,
* bi müzik aleti çalmayı öğrenmek,
* ispanyolcaya devam etmek istiyorum mesela.
daha bissürü var, şu an aklıma gelmeyen.
ve sanırım tek yolu: üşenmemek.
bu seneden başlıyorum!
karar verdim, evet :)
(a)
ben de bu elbiseden istiyorum.
arkası da kabarık kabarık olsun lütfen.
bi de yanımda bu johnny depp'ten ve onun bu bakışlarından istiyorum.
elimi de böyle tutabilir isterse.
ismim katrina olmasa da olur ama.
at arabasına da gerek yok hatta..
öyle çok şey istemiyorum yani (:
25.9.09
i can't take
başkalarına anlattıkça fark ediyorum, her şeyin aslını.
'üzüldün mü?' sorusuna bile düzgün cevap veremiyorum.
neyden kaçıyorsam bu kadar, anlamadım.
seni suçlamaktan mı.. başkalarını üzmekten mi?
kendimden mi?
nedense ben çok severim küçüklükten beri kendi yaralarımla oynamayı.
daha kabuk bağlamadan, tekrar tekrar kanatmayı.
şimdi, çok daha derinde olmasına rağmen, çok daha kolay acıtması.
biraz yalnız kalmak ve bir şarkı yetiyor işte, itirafla dolu, bir tane daha aşık yazısı için. hiçbir zaman okumayacağın... çünkü serendipity sadece bir film, biliyorum.
keşke biri, ensene bi vursa, "salak!" diyerek, belki o zaman rahatlarım, annemin masanın köşesine vurduğu zamanlardaki gibi.
evet, çok isteyince olduğuna inanıyorum ve yetmiyorsa istemek, yeterince istemediğime.
belki de artık yeterince isteyemiyorum, ne dersin?
peki sen? sen de bana da yetecek kadar istemiyor musun?
bir şeyler olmalı artık, her şey aynı uzun zamandır..
"maybe the absence of signs is a sign." (:
'üzüldün mü?' sorusuna bile düzgün cevap veremiyorum.
neyden kaçıyorsam bu kadar, anlamadım.
seni suçlamaktan mı.. başkalarını üzmekten mi?
kendimden mi?
nedense ben çok severim küçüklükten beri kendi yaralarımla oynamayı.
daha kabuk bağlamadan, tekrar tekrar kanatmayı.
şimdi, çok daha derinde olmasına rağmen, çok daha kolay acıtması.
biraz yalnız kalmak ve bir şarkı yetiyor işte, itirafla dolu, bir tane daha aşık yazısı için. hiçbir zaman okumayacağın... çünkü serendipity sadece bir film, biliyorum.
keşke biri, ensene bi vursa, "salak!" diyerek, belki o zaman rahatlarım, annemin masanın köşesine vurduğu zamanlardaki gibi.
evet, çok isteyince olduğuna inanıyorum ve yetmiyorsa istemek, yeterince istemediğime.
belki de artık yeterince isteyemiyorum, ne dersin?
peki sen? sen de bana da yetecek kadar istemiyor musun?
bir şeyler olmalı artık, her şey aynı uzun zamandır..
"maybe the absence of signs is a sign." (:
ohh!
bitti, zor oldu ama bitti!
şimdi siz yine benim, teoman'ı ve en güzel hikayem'i ne kadar sevdiğimi bilerek, aşk temalı itiraflarımdan birine tanık olacağınızı sanıyor olabilirsiniz. ama yanılıyorsunuz! :)
rapor.. bitti, zor oldu ama bitti işteee! hayır, tabi ki de en güzel hikayem falan değil!
ve mutluluk bu olsa gerek, uzun sürmeyecek tabi, daha günlük kısmı var.
ama şu anki ruh halimi hiçbi şey değiştiremez!
office onenote'ta yazıyorum bunları.. hiç hoşlanmadığım bi şekilde, yazım kurallarına uymayan sözcüklerin altını falan çiziyor, ama zevkli bir uygulamaya benziyormuş, "daha sık kullanılacaklar"a ekleyeyim bari :))
bi de blogger'm düzgün açılsa "yup yup yup!" diye bağıra bağıra dans ederdim ama.. :(
bitmiş bi raporla idare etcez artık :p
edit: oley oley, altını çizmeyi de kaldırdımmm!
~~
21 eylül tarihli yazımmış, eh! artık dans da edebilirim 'yup yup yup!' diye :)
hem de her şeyiyle teslim ettim raporu!
benimle dans etmek isteyen?? :))
musmutlu olmak, budur!
23.9.09
we want the funk too..
aynen öyleymiş, bi tanesiyle henüz buluşamamış olsam da..
ah! 'okulun ilk günü sendromu'nu yaşatmadığınız için teşekkür ederim! :*
mastercard da başarılar diliyor bize, bu derslerle nasıl olacaksa, bakalım..
family'i bile ekledim be çaresizlikten! :p
şimdi de günlük yazayım biraz. yok yok, 'sevgili günlük' değil ne yazık ki, gayet bir staj günlüğü.. 16 günü kafadan atcaz bakalım, hihi.. buranın reklamını her yerde yapmasam iyi olacak sanki :p
zaten topu topu 12 kişi girmiş geçen sene, türkiye'de... 12 ya! şaka gibi.. ühü :(
bu arada size HD kalitesinde video izletiorum, zor buldum, değerimi bilin! :p
acele edit: ohaa! freudian slip'in alasını yapmışım, 'we want the fuck too' yazmışım!
bilinçaltımdan korkuyorum şu an.. şaka gibi! :|
20.9.09
friendship never dies!
bu fotoğraf, bu kadar eskidiğinde bile hep yanımda olun tamam mı kiraz tanelerim?
biriniz sağımda, biriniz solumda..
yine darmadağın edelim her dükkanı, yana yatıralım her paketi..
kendimizden yaşlarca küçük çocuklar, bize 'fıstık' yapınca sevinelim..
hep kızalım birimizin sürekli geç kalmasına, öbürünün alınganlığına, diğerinin.. -kendime bi şey bulamadım :p-
ama sonra hepsinden eğlenceli muhabbetler çıkaralım..
her buluştuğumuzda, kirazlar, peluş çiçekler, balonlar ve oyuncak bebekler alalım..
ve isimler takmaya devam edelim birbirimize; pamuk prensesi, uyuyan güzeli görünce sevinelim..
ilk önce kimseye haber vermeden görüşelim yine, sadece 3ümüz; sonra bi daha buluşalım, diğer grupla birlikte, bahane olsun bize de :)
teşekkür ederim, hem de çok, hepsi için..
severim ikinizi de! paula'larım benim, yirim!
iyi ki hayatımdasınız..
18.9.09
yeniden
last fm insanı obsesif yapar, yemin ediyorum. skroplama denen şey açıkken ya her dinlediğim şarkının bilgilerini düzenliyorum ya da hep bilgileri düzgün olan şarkıları dinliyorum.
ya da işin kolayına kaçıp klip izliyorum. bunu paylaşabiliyormuşum da mesela, yup! çok da severim pul'u.. yanlış hikaye'ye de çekseler böyle bi klip (:
ben zaten yapayalnız, sevsem de sevmesem de..
.. yeniden denesen?
~ben de video ekledim, oley oley!
ya da işin kolayına kaçıp klip izliyorum. bunu paylaşabiliyormuşum da mesela, yup! çok da severim pul'u.. yanlış hikaye'ye de çekseler böyle bi klip (:
ben zaten yapayalnız, sevsem de sevmesem de..
.. yeniden denesen?
~ben de video ekledim, oley oley!
17.9.09
kotoko?
aslında.. yok bi şey. hazır blogger açılmışken, bi gireyim dedim sadece. girince de canım çekti.
konuştuğum herkes depresif, ben de yer arıyormuşum meğerse?
bi de japonca öğreniyorum :p
-arigato!
-sayanora!
-ohio!
boku wa -bu ne demek bilmiyorum gerçi :p
betül daha çok biliyo ama, death note falan da izliyo hatta :)
ben de anca dramlar, romantik komediler.. hopeless romantic işte :p
hatta, günün şarkısı olarak nil'den yalnızlardanım'ı seçiyorum...
insan doğar, aşık olur, ölür..
bu kadar basit..
(:
şunun tatlılığına bakın... lan irie! ağlatma artık kızı, öx! hayret bişe..
konuştuğum herkes depresif, ben de yer arıyormuşum meğerse?
bi de japonca öğreniyorum :p
-arigato!
-sayanora!
-ohio!
boku wa -bu ne demek bilmiyorum gerçi :p
betül daha çok biliyo ama, death note falan da izliyo hatta :)
ben de anca dramlar, romantik komediler.. hopeless romantic işte :p
hatta, günün şarkısı olarak nil'den yalnızlardanım'ı seçiyorum...
insan doğar, aşık olur, ölür..
bu kadar basit..
(:
şunun tatlılığına bakın... lan irie! ağlatma artık kızı, öx! hayret bişe..
14.9.09
pıtırcık
ya, bu rapor işi iyi oldu ya. sevgi pıtırcık'ı oldum çıktım resmen. rapordan bu kadar nefret edince, onun dışında kalan her şey, herkes sevimli falan gelmeye başladı herhalde :)) ama sevdiğiniz arkadaşlarınız varsa, hep sevin ya. valla çok hak ediyorlar..
her bıktığım anda, gaza getirildim hemen..
her takıldığım noktada, kurtarıldım..
nefret dolduğumda, birden gülme krizine sokuldum..
ve bunlar sadece son 4 gündür oluyor sanıyorsanız, yanılıyorsunuz :))
çok sevgim kabardı, bi de telefonu açsa tam olacaktı, neyse..
rapor etkisiyle, içimde tutmaya gerek görmediğim şeyleri yazdım işte..
en azından sen 'olur olmaz kişi' değilsin :p
her şey için teşekkür ederim, saykikim :*
her bıktığım anda, gaza getirildim hemen..
her takıldığım noktada, kurtarıldım..
nefret dolduğumda, birden gülme krizine sokuldum..
ve bunlar sadece son 4 gündür oluyor sanıyorsanız, yanılıyorsunuz :))
çok sevgim kabardı, bi de telefonu açsa tam olacaktı, neyse..
rapor etkisiyle, içimde tutmaya gerek görmediğim şeyleri yazdım işte..
en azından sen 'olur olmaz kişi' değilsin :p
her şey için teşekkür ederim, saykikim :*
12.9.09
itiraf - 2
itiraf
8.9.09
zargana
"hareketleri, gözleri, elleri, sesi... bir kar parçası gibiydi. hiçbir hikâyesi yokmuş gibi. olağandışı görüntüsüne rağmen bir karınca kadar sıradan duruyordu. üç duvarı beyaz salonda gözden kaybolacak kadar beyazdı."
hakan günday, dönüp dolaşıp yine geldiğim yazar (:
hakan günday, dönüp dolaşıp yine geldiğim yazar (:
love hurts
neyden kaynaklanıyor tek bir kelime bile yazamamam? anlatacak hikayem mi kalmadı, yoksa gücüm mü, bilmiyorum. ama her şeyi kabullendim.. ne asiliğim kaldı, ne bi çabam. oysa seni anlamak için nasıl uğraşırdım eskiden. şimdiyse, bunu düşünmek bile yoruyor. rüyalarımda bile vazgeçiyorum senden.
hala her kitapta kendimi okuyorum sanki, hiç tanımadığım birileri yazmış satır satır beni. benim yaptığım da bu zaten, senelerdir tanıyamadığım kendimi ve seni anlatmaya çalışmak. becerememem de bundan kaynaklanıyor olmalı, anlasam belki yazardım di mi? 'belki'.. ne çok kullandım bu kelimeyi son zamanlarda. bir zamanlar çok dinlediğim bir şarkının da ismiydi ayrıca :) dün yayında son iki şarkıyı kendime gönderdim, duydun mu sen de?
ben seni hiç bırakmadım.
ama artık istiyorum.
hepsi bu.
hala her kitapta kendimi okuyorum sanki, hiç tanımadığım birileri yazmış satır satır beni. benim yaptığım da bu zaten, senelerdir tanıyamadığım kendimi ve seni anlatmaya çalışmak. becerememem de bundan kaynaklanıyor olmalı, anlasam belki yazardım di mi? 'belki'.. ne çok kullandım bu kelimeyi son zamanlarda. bir zamanlar çok dinlediğim bir şarkının da ismiydi ayrıca :) dün yayında son iki şarkıyı kendime gönderdim, duydun mu sen de?
ben seni hiç bırakmadım.
ama artık istiyorum.
hepsi bu.
7.9.09
post it
"Aynaya baktığımda
gözlerimden akan çay
yüzümü yakan çiller
ve kırık dişim...
pastanın üzerinde binlerce mum
gözlerim saplanmış her birine
ÜFLE! Bütün düşlerin şerefine..."
--
bu da ötekimdenmiş 25 Şubat 2005'te..
ve hala dolaplardan çıkanlar.. neleri değiştirdi o sene :)
gözlerimden akan çay
yüzümü yakan çiller
ve kırık dişim...
pastanın üzerinde binlerce mum
gözlerim saplanmış her birine
ÜFLE! Bütün düşlerin şerefine..."
--
bu da ötekimdenmiş 25 Şubat 2005'te..
ve hala dolaplardan çıkanlar.. neleri değiştirdi o sene :)
3.9.09
bmp
- did u know that when a penguin finds its mate, they stay together for the rest of their lives?
+ ...
- ..
+ .. be my penguin?
+ ...
- ..
+ .. be my penguin?
kötülüklerin en kötüsüdür!
nasıl göz yumuyorum her şeye, sonunu düşünmeden ya da kendimi? ben de isterdim aşktan uyuyamamayı geceleri, acıdan uyuyamamak yerine.. her sözümde, hareketimde pişman olacağımı bile bile... ve haklıydı nietzsche yine! övünmemeliydik umudumuz var diye. her şeyin nedeni umuttu işte.. sense her seferinde daha da yakıyordun canımı, geçmişte verdiğin sözlerin aksine...
sen eskisi kadar içten, ben de eskisi kadar saf olsam keşke...
02.02.09
23.08
(teoman~bir günde yalnızlık çalarken.. kötü bi telefon konuşmasının ardından..)
sen eskisi kadar içten, ben de eskisi kadar saf olsam keşke...
02.02.09
23.08
(teoman~bir günde yalnızlık çalarken.. kötü bi telefon konuşmasının ardından..)
--
ve hala nasıl da aynı her şey... dün yazmışım sanki.
~everybody's changin' but i don't feel the same!
2.9.09
sandık içi
temasına alışamadığım bi bloga yazmak, bi türlü kullanamadığım bi deftere yazmak gibi, şimdi fark ettim. bi defteri sevmedim mi not tutamam ben. spiralli olmalı, çok büyük ya da çok küçük olmamalı, kareli olmamalı...
burası da aynen öyle oldu, neler geçmiyor ki içimden. çok şey okudum mesela bugün, dolapların diplerini karıştırınca birsürü dergi buldum: kaçak yayın'lar, düşe-yazma'lar... sandıkiçi'mi buldum bir de! telefonumun ekranını süsleyen kahramanımı... kaybettim sanıp ne üzülmüştüm. işte, çok yazasım var, ama seni sevemedim tema! biraz daha beklemen gerekecek daha edebi (?) yazılarım için.
bir şey daha fark ettim: yan yana 2 noktadan daha çok sevdiğim bir şey varsa, o da küçük harfler.. küçük olan her şey sevilir zaten. hemen hemen her şey (:
22
.. ne kadar açıkmış meğer. yaşamadan anlamaz mı insan?
burası da aynen öyle oldu, neler geçmiyor ki içimden. çok şey okudum mesela bugün, dolapların diplerini karıştırınca birsürü dergi buldum: kaçak yayın'lar, düşe-yazma'lar... sandıkiçi'mi buldum bir de! telefonumun ekranını süsleyen kahramanımı... kaybettim sanıp ne üzülmüştüm. işte, çok yazasım var, ama seni sevemedim tema! biraz daha beklemen gerekecek daha edebi (?) yazılarım için.
bir şey daha fark ettim: yan yana 2 noktadan daha çok sevdiğim bir şey varsa, o da küçük harfler.. küçük olan her şey sevilir zaten. hemen hemen her şey (:
22
.. ne kadar açıkmış meğer. yaşamadan anlamaz mı insan?