Pages

28.2.14

en kötüsü...

(demir demirkan - rüzgar)

sandığınız kadar iyi değilim. yapmış olmaktan utandığım onlarca şey vardır hayatımda. bunlar beni daha kötü biri yapar mı, bilmiyorum. bazen büyük bir pişmanlık duyuyorum ve hiçbirini yapmamış olmayı diliyorum. bu dileğim de, diğer birçok dileğim gibi gerçekleşmiyor; çünkü ben gerçekleşmeyecek dilekleri tercih ediyorum. buna birsürü psikolojik açıklama getirebiliyorum; ama hala kendimi anlaşılmamış hissediyorum. içimde karanlıkta kalmış bir nokta; tam olarak kimsenin görmediği, benim bile bilmediğim bir köşe var sanki. bir şeyler oluyor. arkadaşlarım, hocalarım, annem, babam veya kardeşim bir şey söylüyor, bir ışık yanıyor. yine de yeterince aydınlanmamışım gibi geliyor. (demir demirkan - resim) içimdeki odanın dört duvarı yok çünkü. kocaman bir labirent gibi, girintili çıkıntılı. bazı yerler camla ayrılmış ama bazı yerler aynalı. bunlardan dolayı bazı ışıklar küçücük bir alanı aydınlatıyor. bu yüzden utandığım şeyleri yapmış olmamı da bir türlü affedemiyorum. onları bilerek karanlıkta bırakıyorum, aynaların arkasında. 

(demir demirkan - belki) 

aynalar önemli, sandığınızdan daha çok. uzun bir süre odanızda aynaya ihtiyaç duymamanızı, aynalara bakabilecek duruma gelince fark ettiğinizde yaşadığınız şaşkınlıktan daha çok. hep dedik ki, aynaya bakması zordur insanın. sonra dediler ki, ayna görüntüsü dışarıdan görünüşü insanın. yani, kendimiz değiliz ve ufak bir fotoğraf düzenlemesiyle elde edilen "gerçek" simetrik görüntüye de hiç alışmamışız. beğenmiyoruz dolayısıyla (demir demirkan - cevapsız). olduğumuz hali beğenmiyoruz da, başkalarının bizi gördüğü hali beğeniyoruz. kendimize bu kadar yabancıyken de, başkalarını tanımaya çalışıyoruz. 

utandığınız bir şey yapmışsanız ve affetmek bir çözüm olarak bir türlü ortaya çıkamamışsa, geriye iki seçenek kalır. ya hiç utanmamış gibi yapar, davranışın şiddetini arttırırsınız ya da aynısını yapmayı hiç istemiyormuş gibi yapar, davranışı tamamıyla kesersiniz. ikisi de bir işe yaramaz (demir demirkan - göçmen). hiç utanmamış gibi yaptığımda da hiç yapmak istemiyormuşum gibi davrandığımda da, kendimi cezalandırırken buldum kendimi. siz yapmayın diye demiyorum, yalnız hissetmeyin diye diyorum. en kötüsü yalnızlık çünkü. utanç da değil, suçluluk da, anlaşılmamak da, kendini cezalandırmak da... en kötüsü yalnızlık.

(demir demirkan - zaferlerim)

16.2.14

sihirli, büyülü...

küçükken böyle hayal etmemiştim. o zaman da her şey tam istediğim gibi değildi ama sihirli bir şey sayesinde, ben bir gün uyandığımda, beni üzen her şey gitmiş, bitmiş olacaktı. bir tek ben hatırlayacaktım o günden öncesini, kimse o değişimi fark etmeyecekti. bunu istiyordum çünkü hayatta sihirlerin, mucizelerin olmadığını kabullenmeye başladığım yaştaydım ve kimseye o değişimi açıklayamazdım. o yüzden çevremdekilerin bütün geçmişi farklı hatırlaması gerekiyordu. bense her uyandığım gün, giden ve biten bütün üzücü şeylerin farkında olacaktım. sanırım hayatın onlarla nasıl olduğunu unutmak istemiyordum. böylece gitmelerinin ve bitmelerinin ne kadar önemli olduğunu her an hatırlayabilecektim. hatırlamadıktan sonra sihirli bir şeyin ne önemi vardı ki sonuçta?


sonra ne oldu bilmiyorum. arada geçen birkaç senenin hiç farkında olmadığımı şimdi fark ediyorum. sihirli bir şeylerin olmadığını, hayatın olanca aynılığıyla ve sıradanlığıyla devam ettiğini gördüğümde ve bunlarla birlikte de hiçbir şeyin değişmeyeceğini anladığımda küsmüş olmalıyım. o kadar küsmüşüm ki, kimseyle ve hiçbir şeyle ilgilenmemiş; hatta ilgilenmediğimi bile fark etmemişim. değişmeyecek bir şeylerin değişmesini inatla beklerken, değişebilecek şeyleri değiştirmeyi hiç denememişim çünkü küçükken öyle hayal etmemişim. kimseye bu hayalimi söylememişim; kimse de bana bu hayalin gerçekleşmesini beklemem gerekmediğini söylememiş. 

gerçi söylemiş olmaları, neyi neden beklediğimi anlamış olmaları bir şeyi değiştirir miydi bilmiyorum. o kadar hayal kurduktan sonra bu kadar bilinmezliğe nasıl dayandığımızı ise hiç anlamıyorum.

10.2.14

artık kimse yıldızları özlemiyor


gece oluyor. güneş batıyor, ay doğuyor. bazı insanlar dolunay seviyor. ben hilal seviyorum. odamdan gözüken evlerin ışıklarını, akşam üstü bir yanıp bir sönmelerini, geç olunca da tamamen sönmelerini seviyorum. bazen ışığı kapatıyorum, mum yakıyorum ve dışarıdan nasıl gözüktüğünü merak ediyorum çünkü bugünlerde kimse pencere kenarında mum yakmıyor. 

sonra diyorum ki, insanlar neden artık hiç gökyüzüne bakmıyor? kimse neden yıldızların kaybolduğunu fark etmiyor? arabaların, sokak lambalarının, reklam panolarının ışıklarından neden kimse rahatsız olmuyor?

acaba diyorum, acaba hepimiz aynı anda kapatsak ışıkları, hemen görebilir miyiz yıldızları? en ufaklarını ve en uzaktakilerini... merak ediyorum, illa en parlak olanı mı uğurlu olmalı? belki de aradığımız, şimdi göremediğimiz, en parlağın yanındaki ufacık bir yıldız aslında ve biz bu yüzden, her seferinde yanlış yıldıza dilek dilediğimiz için, dileklerimizin çok yakınından geçiyoruz, ama farkına bile varmıyoruz.

çünkü artık kimse gökyüzüne bakmıyor ve yıldızları özlemiyor.