Pages

9.1.16

kendine ayna

perks of being a wallflower'ı kimbilir ne zaman izledim, konusunu bile tam hatırlamıyorum. birazcık duygusu kalmış içimde, bir de filmi izleyen herkesin aklına yer eden o cümle: we accept the love we think we deserve.

bir cümleyi birazcık anlamlı bulduğumda illa ki bir yerlere not alıyorum. blogum olur, twitter'ım, telefonumun notlar kısmı, bir defter, başka bir defter... unutuyorum sonra. aylar, yıllar geçiyor üstünden. bir gün içimden geliyor, eski twitlerime bakıyorum ya da eski defterleri karıştırıyorum - literally :) - ve birden beklemediğim bir cümle çıkıyor karşıma. ne zaman yazdığımı, yazarken ne düşündüğümü bile hatırlamıyorum. bazen kendi yazdığıma bile emin olamadığım bu cümleler öyle bir yere dokunuyor ki, mistik bir şekilde zamanı geldiğinde onları tekrar bulabilmem için yazdığıma inanmaya başlıyorum.

içten içe biliyorum. ne yaşayacağımı, neye ihtiyacımın olacağını, neyi duymanın canımı yakacağını... hepsini biliyorum. işte, filmde geçen o bir tanecik cümle mesela, onun senelerce içimde yer etmesi, onca şey yaşadıktan ve birden bire o cümleyi hatırladıktan sonra istemsizce ağzımdan dökülen sözcükler... "evet ya, aynen" diyişim. kendi sesimdeki şaşkınlık, ama aynı zamanda kabullenme... ve hüzün. bütün bunlar her şeyi öyle güzel açıklıyor ki, başka türlü söze dökemiyorum.

diyorum ki, ben bu cümleden tam da bugün, dokuz ocak ikibinonaltı'da, bu kadar etkileneceğimi biliyordum. buna inanmazsam, kimbilir ne zaman, kabul ettiğim sevgilerle ilgili farkında olduğum bir derdim yokken, neyi hak ettiğime inandığımı hayatımda hiç sorgulamamışken ve dolayısıyla kendime yaptığım haksızlıklar zerre umrumda değilken, bu cümleden etkilenmemi açıklamanın bir yolunu bulamam. o yüzden, geriye dönüşler ve geri gelişler ve tekrar geri dönüşler ve tekrar bambaşka şekilde geri gelişler, o kadar, o kadar, o kadar hoşuma gidiyor ki...ve bunu yazarken bile heyecanlanıyorum, acaba ne zaman okuduğumda neler bulacağım yazarken bile farkında olmadığım.


0 yıldız: