bazen de yetmeyebilirdi. yine de denemeye değerdi ve kendini dipsiz kuyulara kapatmanın gereği olmayabilirdi. evet. insan böyle zamanlarda bunu isterdi, gözden kaybolmayı ve herkesin gözden kaybolmasını... ya da sonsuza kadar uyumayı. hem alınan nefes yetmez olduğunda bir dağ başında ya da çiçeklerle dolu bir bahçede olmanın pek anlamı kalmazdı. kuyu iyi gelirdi o yüzden, kuyu güvenliydi, karanlıktı, küçüktü. tıpkı bir... ama orası için artık çok geçti ve belli ki bir kuyu da hiçbir şeyin yerine geçemeyecekti. karanlık, küçük ve nemli bir yeri güvenli yapan şey, yerin kendisindense, o yerdeyken sahip olduklarımızdı. demek ki, bu kadar hayal kırıklığıyla, kendine öfkeyle ve kaygıyla herkesten uzakta da huzur bulmak mümkün olmazdı. öyleyse gitmenin ne anlamı vardı?
sahi, gitmenin ne anlamı vardı?
ve ne kadar önemli bir soruydu bu böyle.
0 yıldız:
Yorum Gönder