olur da aranızda gözden kaçırmış olanlar vardır; belki de öykülerini hiç okumamış, o hüznü, hayal kırıklıklarını taa içinizde hissetmemişsinizdir diye, bugün, ayfer tunç'un yepyeni romanından bahsedeceğim size. yolcu olmak isterken hancı olmak durumunda kalan bir adamın hikayesi anlatılıyor dünya ağrısı'nda. okudukça kitabın adına yakışır bir his kalıyor içinizde; bir ağırlık, bir boğulma hissi. henüz bitirmedim; ama dayanamadım, bugün de biraz mürşit'in hayatına konuk olalım, kendimize bir de böyle dönelim istedim...
"... beyninde dönüp duran kelimelerin çoğu ağzından çıkmış değildi. nasıl çıksın ki? beni böyle ağır ağır bitiren şey, hamurumdaki melaldir dese mesela, kim anlayacak ki onu? ya da hayat ve ölüm iki ucundan ateşe verilmiş bir ip gibi karşıt yönlerden yola çıkarlar ve karşılaştıkları yerde macera sona erer dese, kim karşılık verir? zaten dinlemek istemezler. buralılar en çok durgun huzurlarının bozulmasından korkarlar. soyut olasılıklar hakkında konuşmazlar. olmuşu konuşurlar ancak, değiştirmenin imkansız olduğu, yaşanmış bitmiş şeyleri, onları da tahrif ederek, çalkantılı bir dedikodu, şehrin üstünden esip geçmiş bir rüzgar olarak.
burada hayat çok kısa bir zamanın içinde geçer. dün, dünden önceki birkaç gün, şimdi ve biraz da yarın, o da gelecek zaman kipinin en basit örnekleriyle: gelecek, yapacak, edecek. o kadar"
sf. 69
--
bazı kitaplar hiç bitmese?
0 yıldız:
Yorum Gönder