Pages

16.12.12

bi çay koyayım bari

bir bölüm izledim, hayatım değişti.

şunu unutmamak lazım, bize suçluluk hissettiren birçok şeyi farklı yapmış olsaydık yine aynı sonuçla karşılaşmış olabilirdik. o suçluluğa o kadar derinden bağlıyız ki, söylediğime inanmayı geçtim, söylemek bile zor geliyor aslında. bütün bunların, kendi içimizdeki yansımalarından özür dilemek gerekiyor bir şekilde ve bu kendimizden özür dilemek anlamına geliyor haliyle. bunu delirmeden yapmak mümkün mü, ondan emin değilim. ama kendimi anlamak için gereken buysa, delirmek de isterim çünkü her insanın anlaşılmaya ihtiyacı vardır ve dikkate alınmak için delirmek gerekiyor son zamanlarda. tepkilerimiz biraz daha büyük olmalı, sinirlendiğimizi göstermek için bağırmalı, üzüldüğümüzü göstermek için ağlama krizine girmeliyiz. köşede sessizce oturan, kimseyi rahatsız etmemek için başını bile kaldırmayan kızı kimse görmüyor artık ve gün geçtikçe o kız da kendini anlamaktan uzaklaşıyor.

nasıl bir süreçten geçtiğimi, son yazılarımı kurcalayarak görebilirsiniz aslında. sürekli anlamak, anlamaya çalışmak, anladığını mı sevmek, anlamadığını mı sevmek... bu süreç iyi, güzel ve merak verici de... sonunun olmadığını bilmek biraz garip. sürekli aramak, her şeyi anladıktan üç dakika sonra çay koymaya karar vermekten iyidir gerçi. çayla bir alıp veremediğim yok, aksine şaşırtıcı bir şekilde çay insanı olduğuma karar verdim. elmalı çay ama. bir de mistik çay, doğuş'tan. çay demişken de şunu dinlemeden olmaz. ne tatlı adamlarmışsınız siz, haberimiz yokmuş.

serbest çağrışımlarla nerelere geldik. kendime sonuç: dead is dead. gerçi bu da başka yazının konusu. neyse.

0 yıldız: